16 Ekim 2010 Cumartesi

Tütün Günlükleri Kısım - 1



Sanırım rahatlıkla sigara içebileceğim bir iş bulmam gerekiyor. Her gün kafa toplamak için iki kat aşağı inip, iki dakikalık rahatlamadan sonra tekrar iki kat yukarı çıkıp, o moral bozucu işe dönmek normal bir insanı çok yoruyor olmalı ama benim gibi zayıf yapılı biri için bu gerçekten ızdıraptı. On saatlik ağır bir mesainin hiç tüttürmeden geçtiğini düşünsenize. İşte bu ızdıraptan da öte olurdu benim için. Bu işe gireli yaklaşık iki ay olmuştu ve nerden baksanız sadece şu iki kat yüzünden sekiz kilo vermiştim. Düşünebiliyor musunuz, tam sekiz kilo.. Arada sırada gözüme takılan ucuz magazin dergilerinde insanların bir kilo vermek için ne kadar para harcadığına şaşıyordum doğrusu. Sizde buna şahit olsanız şaşardınız sanırım. Hani sadece para harcamakla olsa tamamdı ama resmen insanlar kendilerine eziyet ediyorlardı. Bunun için en iyi önerim sigaraya başlamaları olacaktı galiba. Ama sigara içmenin yanında en az üç katlı bir binanın üçüncü katındaki ofisinde evraklarla haşır neşir olurken bir yandan da bölüm şefinizin sigara odasını kapattırıp eski evrakları oraya dizdirdiği için ne kadar vurdumduymaz ve bencil biri olduğunu düşünmeliydiniz. İşte bu durumda her gün sigara içmek için – benim gibi gerçek bir sigara tiryakisi iseniz – üç dört kat tırmanmanız sonucunda yaklaşık bir ayda beş kiloya yakın kaybınız olabilirdi. Ne bileyim belki de olmazdı. Dünya o kadar garip ki bazı insanlar adeta bir kara delik gibi her şeyi içine çekiyor. Bu kadar iştahlı olanları anlamak gerçekten güç doğrusu. Özellikle dünya bu kadar saçmayken. Yani her şey saçma ve yolunda olmadığı zaman benim hiç iştahım olmuyor.
Bana gelirse dediğim gibi zayıf, çelimsiz, sigara tiryakisi biriydim. Yaklaşık iki ay önce işsiz bir şekilde günleri öldürürken, yerel gazetelerin birinde gördüğüm bir iş ilanını takiben üç beş gün sonra kendimi bu ruh boğucu binanın ikinci katındaki ofisinde buldum. Sıradan mesailerimden birinde sigara içmek için tekrardan iki kat aşağıya inmekteydim. Binanın giriş katına ulaştığımda dışarıda yağmur yağdığını gördüm. Kahretsin.. Ceketimi almak için tekrar iki kat yukarı çıkarsam kilo verme düzenimi bozacağımdan korktuğum için, binanın biraz içerisinde sigaramı tam yakıyordum ki şu güvenlik görevlisi yok mu, tam beni uyarmak üzere yanıma yaklaşıyordu ki ağzının ortasına sağlam bir yumruk geçirdim. Ne olduğunu anlamadan hemen belindeki kelepçeleri kaptım. Sımsıkı tuttuğum ellerini yanımızdaki doğal gaz borularına kelepçeyle bir güzel bağladıktan sonra derin bir nefes aldıktan sonra sigara mı büyük bir keyifle yaktım. Etrafta gürültüyü duyan olmaması iyiydi. Sigaramdan derin bir nefes aldıktan sonra şu an yoğun bir kızarıklığın – akşama doğru muhtemelen mosmor olacaktı -yayılmaya başladığı yüzünün ortasına doğru dumanı üfledim…
İşte bu beni çok rahatlatırdı ama tabi ki yumruk atmamıştım suratına. Gülünç olmayın canım.. Hem demedim mi size zayıf ve çelimsiz biriyimdir diye. Bu konuda mübalağa yapmıyordum tabi ki, gerçekten çelimsizdim ve eğer yumruk atma gibi bir teşebbüste bulunsaydım dahi daha elim havadayken o iri elleriyle kavrar ve beni iki büklüm ederdi. Tabi ardından sigara falan içemeden soluğu şefin yanında alırdık. Bu yüzden o sinir bozucu uyarısından sonra kapının dışarısına çıkmak zorunda kaldım. Hani itiraz etsem diyeceksiniz belki.. Eğer yalnızca iki gün şu boktan işte çalışsaydınız, şu boktan binanın atmosferini tatsaydınız bunun ne kadar boşuna itiraz olabileceğini görürdünüz.
Dışarısı sabaha göre biraz daha serinlemişti. Ayrıca bulunduğum yerde üzerime saçaktan su damlıyordu. Bir iki adım sağa gittikten sonra hafif yağmur damlalarının altında sigaramı içmeye koyuldum. Evet dünya gerçekten saçmaydı. Sigara içerken bile keyif yoktu canım. Tamam akşam mesaiden sonra evde karışan eden yok o zaman rahatça içerdim sigaramı falan. Hatta yanında biraz alkolde çok iyi olurdu. Ne bileyim akşam eve gitmeyi hayal eden tiplerden de değilim pek. Hani evim şöyle gösterişli, rahat edebileceğim bir yer olsa belki bu hayalcilerden biri olabilirdim ama izbe denebilecek tek göz bir odada ne sigara keyfi yapılabiliyordu ne de alkol. Hayatım gerçekten acınacak haldeydi ama şimdi bunu düşünmenin sırası değildi. Görmüyor musunuz, sigara içip şu boktan düşüncelerden uzaklaşmaya çalışıyordum. Gömleğimin en üst düğmesini de iliklemek zorunda kaldım. Serin hava vücuduma rahatlıkla nüfus ediyordu.
Soğukta sigara içmenin nesi güzel biliyor musunuz? Sanki nargile içer gibi bir hava katıyor size. Yani dumanı havaya üflediğinizde sanki şu zehrin hepsini bir anda içinize çekmişsinizde dumanını bir anda havaya salıyorsunuz gibi duman çıkıyordu ağzınızdan. Bu yüzden sıcak havada sigara içmeyi hiç sevmiyordum. Sıcak havada ciğerlerimden hiç duman çıkmıyordu. Belki de o cehennem sıcaklarında sigaranın tüm dumanı ciğerlerimde hapsoluyordu. Bundan emin değilim ama şu İsviçreli bilim adamları böyle bir araştırma yapabilirler sanırım; sıcak havada sigara içenlerin soğuk havada içenlere göre ölme olasılığı daha mı yüksek? Yani bu konu tam İsviçreli bilim adamlarına göreydi. Hatta bu araştırmanın sonucunda hükümet kararıyla şu paketlerin üstündeki yazılara sıcak havada sigara içmek gerçekten ölümcül olabilmektedir yada güney bölgelerinde sigara içmek yüksek risk teşkil etmektedir gibisinden uyarılar eklenebilirdi. Sigaramdan son nefesi çekerken bu düşünceler içerisindeydim. O sırada kendi kendime sırıtmaya başladığımı anladım. Böyle bir şeyin olması eğlenceli olurdu ama…

Hiç yorum yok: