17 Kasım 2010 Çarşamba

İzah


Sessizliğin içime işlediği zamanlarda yaptığım gibi mutlu olmaya çalıştım. Sigara içtim, televizyon izledim. Bunlar kesmedi votka şişesinin dibinde bulmaya çalıştığım kaybolmuş gülümsemeleri. Her defada hüzne bulandım mutluluktan öte. Sokaktan korktum. Belki de agorafobim vardı ama benim sorunum yabancılaşmaktı insanlara. “Hümanist köpekler sizi.” Benim sözlerim olamazdı. Kapı çaldı, yüreğim burkuldu. Açmadım kapıyı. Israrla çaldı, çaldıkça kulaklarımın ardında zihnimde çınlıyordu. “Evde olduğunu biliyorum” dedi kapının ötesindeki ses. İstemeyerekte olsa kucakladım geleni. İstemeyerekte olsa sessizliğe ortak oldu. Gülmedim, konuşmadım… Korkmuştu anlaşılan, nefes bile alamıyordu. Gözleri sulandı, beyni sarsıldı. Elime geçeceğini sandı. Sonunda gitti. Kalamayacağını biliyordum. Korkak varoluşçu.

İstediğim oldu. Artık tamamen yalnızım. Kapının çalması için bu kadar umutlanacağımı, bu kadar heyecanlanacağımı düşünemezdim.. Kısır bir döngünün, körelmiş bir parçası olarak mutlu olmaya çalıştım. Yemek yedim ama kilo aldım. Sigara içtim ama dumana boğuldum. İçki içtim ama alkole vuruldum. Ölmedim çünkü ölemezdim. Eski bir silah duruyordu önümde ama patlatacak kafam yoktu. Şairin sesi ilişti kulağıma, “Tanrım bir sayfa daha, zihni yüceltmek için.” Elime bir kitap aldım ve okumaya başladım. Vücudum uyuştu ve gözlerim karardı…

NOT:

Parti hayaleti 3 bölüm olarak yayınlandı fakat kitaplaşma sürecinde olduğu için bundan sonra devam etmeyecek. Basılır ya da basılmaz, okunur ya da okunmaz artık bir muamma fakat blogdan çok uzakta.

Çok yakın bir zamanda sessizlik senaryosu ve tütün günlükleri devamlarıyla birlikte sona yaklaşacak. Ayrıca film ve kitap incelemeleri çoğalacak. Belki de hiç olmayacak…

Hiç yorum yok: