tag:blogger.com,1999:blog-66857698635142006442024-02-20T18:08:14.897+03:00...bir modern zaman hikayesi desek?partihayaletihttp://www.blogger.com/profile/03414702838582868922noreply@blogger.comBlogger12125tag:blogger.com,1999:blog-6685769863514200644.post-47551505679645257682014-10-05T23:21:00.000+03:002014-10-05T23:21:23.996+03:00Bir kitap insana ne zaman gelir?*<div class="MsoNormal">
Bir kitabın insanın eline yahut zihnine</div>
<div class="MsoNormal">
<span lang="TR">ne zaman düşeceği hiç belli olmuyormuş.</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span lang="TR">Bir metnin ya da bir şiirin ya da kısa, </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span lang="TR">evet oldukça kısa tek bir cümlenin bile.</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span lang="TR">Don Kişot örneğin beni onca yıl sonra
yaralayan,</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span lang="TR">otuz küsür yıl sonra yanıma gelip de</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span lang="TR">keşke çok evvelinde okusaydım diye ağlatan,</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span lang="TR">ya da Ulyyses, bir kaç sayfadan sonra kapanıp
da,</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span lang="TR">orta okul günlerinin asabiyetiyle</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span lang="TR">bir daha hiç açılmamak üzere kenara
fırlatılan...</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span lang="TR">Sahiden, bir kitabın insana yahut dünyaya</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span lang="TR">ne zaman geleceği hiç belli olmuyormuş,</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span lang="TR">Don Kişot erkenden uğrasa değirmenlere karşı,</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span lang="TR">ya da Ulysses yıllar sonra konsa bir Haziran
ayında</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span lang="TR">gözlerime, zihnime, ellerime...</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span lang="TR">Ne olurdu?</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span lang="TR">Kaçırılan deve yüküyle cümle </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span lang="TR">ya da henüz yazılmamış onlarca dize,</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span lang="TR">Dünyanın rengini açar mıydı yoksa koyultur
muydu?</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span lang="TR">Hiç çekinmeden belki de oldukça farklı
yollarda alı koyardı da </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span lang="TR">beni, farklı cümlelerle söylettirdi bildiğim
tüm türküleri.</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span lang="TR">Aslında oldukça mühim oluyormuş böylece </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span lang="TR">kitapların okuyana geliş zamanının önemi.</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span lang="TR">Şimdi hiç sırası dememek için </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span lang="TR">aslında bilmek gerekiyormuş öylece</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span lang="TR">harf sırası gözetmeden tüm cümlelerin
ehemmiyetini.</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span lang="TR">En önemlisiyse eğer bir metin geldiyse bir
kez,</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span lang="TR">hiç çekinmeden benimseyip de onu yakalamak, </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span lang="TR">harflerine dek ufalmakmış esas olan,</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span lang="TR">Çünkü insanlar yakaladıklarıyla değil de</span></div>
<div class="MsoNormal">
kaçırdıklarıyla ızdırap çekiyormuş bir ömür
boyu...</div>
<div class="MsoNormal">
<span lang="TR"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span lang="TR"><br /></span></div>
<h4>
<span lang="TR"><span style="font-size: xx-small;">*<span style="font-weight: normal;">Yazmaya devam öyleyse. Kaldığımız yerden...</span></span></span></h4>
partihayaletihttp://www.blogger.com/profile/03414702838582868922noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6685769863514200644.post-59803231922686535972012-05-07T21:55:00.000+03:002012-05-07T21:58:28.375+03:00Yarasa Hayaller<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjQ6GePII7QMIQ2beqTonSmEhKQ1yK0X3N8oIGt0H7SuhKdHdnd_ejF2yY7Humfv3Esj9DwZJvVHY-6eLDYkLOSaEQ6kerom44fL15VCzF1rbToNzalN3vtIHmPacZWcDBGqRKnqxrDcbsD/s1600/Ads%25C4%25B1z.png" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="320" width="109" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjQ6GePII7QMIQ2beqTonSmEhKQ1yK0X3N8oIGt0H7SuhKdHdnd_ejF2yY7Humfv3Esj9DwZJvVHY-6eLDYkLOSaEQ6kerom44fL15VCzF1rbToNzalN3vtIHmPacZWcDBGqRKnqxrDcbsD/s320/Ads%25C4%25B1z.png" /></a></div>
Parlak gün doğumunun karanlık bir batıştan daha fazla bir değeri var mıydı ki? Gecenin değerini bilmeyen elbet bunu bilemezdi.
Tıpkı gençlik vakitlerinin heyecanıyla onunla henüz kızlık zamanlarında tanışmıştı. Sanki artık o zamanlarında değil gibi. Hoş değildi de. Kadın olmuştu sonunda, onun kadını.. Varlığından ilk haberdar olduğu gece ne kadar uzak geliyordu ve ne kadar yakın hissettiriyordu onu sanki tezatlık hiç yabancı değilmiş gibi. O gece onun olmuştu. Karanlığın bürüdüğü bedenleri birbirine kavuşmuş, ikisinin de gerçek yüzünü tüm koyuluğuyla kaplamıştı. Geceyi insanlığın kusurlarını kapattığı için severdi. Ve gündüzden o denli nefret ederdi her şeyi olanca gücüyle ortaya koyduğu, tüm gerçekliği ortaya çıkardığı için. Artık gerçeklere ihtiyacımız yok derdi, tek ihtiyacımız olan hayaller, belki de biraz avuntu. Gecenin vaadi bu muydu? Ya da buna olanak mı sağlıyordu bilemezdi fakat gündüz kadar acımasız değildi.
O maviden yoksun deniz kıyısında sadece yakamozun ışığında birbirlerini seçmeye çalışırlarken her şey ne kadar çabuk olup bitivermişti. Onun o iri ve sıcacık bedenine gömülüyor, çocuk masumluğu bacaklarının arasından akıp denize karışıyordu. Biliyordu artık, yeri onun yanıydı. “Bir gün bu sularda boğulmak istiyorum” demişti, “bir kayıkta denizin sonuna doğru sürüklenmek, dalgaların arasında kaybolmak istiyorum.” <a name='more'></a>
O gün ilk kez ona sarılıp kafasını göğsüne yasladığında içerisinde karşı konulamaz bir ferahlık ve güvende olma duygusu oluşmuştu. Deniz gibi kokuyordu. Aquaman ve Mera. Örümceğin maskesi, yeşil devin öfkesi, yarasa ini ya da gecenin kanatları misali çizgilerin ötesindeydiler. Ama bir denizkızı olamazdı çünkü o artık kadındı.
O zamanlar çok küçüktü, ufacıktı. Tabi ki büyüyecekti ama onunla büyümek istiyordu. Küçük bedenine sığdıramadığı olanca ağırlıkta hayalleri vardı. İleride olacakların, olmak istediklerinin hep ileriye yönelik hesapların döndüğü zamanlardı. O da düşünüyordu. Gelecek, hayaller sayesinde onlara tüm cezbediciliğini sunuyordu. Sahip oldukları hayaller onları ölümsüz kılıyordu sanki. İnandıkları, gelecek zamanda katiyen gerçekleşecekmiş gibi hayata daha da sıkı bağlanmalarına neden oluyordu. Birbirlerine o kadar kenetlenmişlerdi ki karanlık siluetleri gittikçe geceye karışıyor adeta ayırt edilemez hale geliyordu. Aynı zamanda denizin geniz yakan esintisi nefes almalarını zorlaştırıyor, söylenenler ağızlarından çıkan her bir kelimede daha fazla acı veriyordu. Ta ki gerçekliği kabullene kadar…
Artık o yoktu. Küçücük bir kadın olarak tek başına kalmıştı. Günün aydınlığının kutsal olduğu zamanlarda, gündüz olacak ve biz hayallerimize kavuşacağız derdi. Söylediklerine o denli inanıyordu ki gözlerinin parıltısı o geceye karşı koyan yakamozu bile gölgede bırakıyordu…
Her hikayenin bir kahramana ihtiyacı vardı. Kahramanlara inanırdı. Kendi hikayesinin kahramanı ise oydu. Ama kalbinin attığı bu evren tıpkı gündüz gibi sahteydi. O artık yoktu, hayalleri ile birlikte. Hani o kadar emin o kadar inançlı inanıyordu ya. İnanmakta aptallıkmış dedi içinden tıpkı aydınlık gibi.
Sonunda güneşin doğacak olması düşüncesi benliğini dehşetle ürpertiyor, onu kaybetmiş olmanın üzüntüsünün tekrar gün yüzüne çıkacak olmasını kalbini dağlarcasına haykırıyordu.
Geceydi iyi olan ve kutsal olan. Bu dünyada tüm gerçekler karanlıkta kalmaz mıydı? Karanlık gerçeğin ta kendisiydi aslında. Gündüz bir yanılsamaydı aslında; sahip oldukları hayaller ve ihtiyaç duydukları avuntuydu. İnsanların uykuda kaybolması gibiydi. Tüm keder, tüm hüzün kayboluyor rüyanın belirsiz şuuruna gömülüyordu. Telaşlar, beklentiler, kayıplar bir anlığına da olsa karanlığa gömülüyordu. Rüyanın yanılsaması gerçekliğin önüne geçiyordu. Hayatın ta kendisi gibi.
Ama artık tek tesellisiydi gece. İnsanların uykuda olması içini yatıştırıyor, onun gidişini bir an olsa da unutturuyordu.
Sonunda başladıkları yerdeydi. O gün artık ayın parıltısı yoktu. Aslında o gittiğinden beri gece zifiriydi. Denizin uğultusu kadın bedenini sonsuz karanlığa çağırıyordu. Şairin dediği gibiydi, “Aynı gökyüzü aynı keder..” Fakat gökyüzü aynı sahteliğini sırıtıyor, denizle arasına samimiyetsiz bir çizgi koyuyordu yine. Gerçekle arasında ince bir çizgi vardı anlaşılan.
Biliyordu, son sözleri bir şiirin mısralarından dökülüp geride bıraktığı bedenine saçılacaktı.
“Yarasa hayaller mutluluğa, tek başına olmazdı.”
Olamazdı da. Tuzlu nefesini son kez tuttu. Vakit gecede boğulma vaktiydi.partihayaletihttp://www.blogger.com/profile/03414702838582868922noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-6685769863514200644.post-27880063055623362852010-12-01T02:32:00.010+02:002010-12-01T02:41:28.966+02:00Usulsüz Yaşam<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh2UIuNG_WuOIxNXuMKrv0suw7Pakoqm7mJ-YycQ9XfUCmn9Z5Ku2wMreqS6J6lC57A-jRBBvDfS3lO-zxT_-pTT68ntemFCbCrl_rK6TL29DQODpFmczwPFITm0pihdbaRzUr8jXP67Xyr/s1600/usul.jpg"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width: 183px; height: 275px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh2UIuNG_WuOIxNXuMKrv0suw7Pakoqm7mJ-YycQ9XfUCmn9Z5Ku2wMreqS6J6lC57A-jRBBvDfS3lO-zxT_-pTT68ntemFCbCrl_rK6TL29DQODpFmczwPFITm0pihdbaRzUr8jXP67Xyr/s320/usul.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5545505959397329570" /></a><span class="Apple-style-span" style="font-family:'times new roman';"><br /></span><p class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" style="font-family:'times new roman';"><br /></span></p><p class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" style="font-family:'times new roman', serif;"></span></p><span class="Apple-style-span" style="font-family:'times new roman', serif;"><p class="MsoNormal"></p><p class="MsoNormal"></p><p class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;">‘‘Sahibinden satılık eşsiz hayatlar</span></p> <p class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;">Hiç kullanılmamış, temiz hayaller</span></p> <p class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;">Acil aranan tatlı anılar…’’</span></p> <p class="MsoNormal"><o:p><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"> </span></o:p></p> <p class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;">Evimin karşısına asılmış olan çeşitli ilanlar gözüme iliştiğinde, ilk başta anlam veremedim..İşi eğlenceye vuran canımız ciğerimiz canki gençlik diye düşünmeden edemedim.…</span></p> <p class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;">İlerleyen zamanlarımda kusursuz ve şatafatlı hayatların ve kaybedilmiş onca hayalin ortasında kalıverince anladım tüm tezgahı..</span></p> <p class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;">Hiç kullanılmamış temiz hayaller kulağa oldukça hoş gelmekteydi. Acil olarak anılara da ihtiyaç duyabilirdim ama mutluluk parodisine kapılmamak ve sevinç buhranında kaybolmamak adına vazgeçtim diğerlerinden. Duvara asılı olan ilanı kopartıp, üzerinde yazılı olan adreste aldım soluğu. Hayalini duvardan yırtıp alan, içten bir tebessüm eşliğinde civardaki alandan ayrılıyordu.</span></p> <a name='more'></a> <p class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;">Rutubet kokulu dükkanın ahşap zeminine ayak basmamla,‘‘Yıllardır beklediğim temiz hayallerimden almak istiyorum’’ demem bir oldu. Zeminden çıkan rahatsız edici gıcırtı, zihnimde afallama farkındalığı oluşmasına yardım etmişti.</span></p> <p class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;">Usule göre veriliyordu istenilenler. Dolayısı ile uslen istemek gerekiyordu.Tezgahın arkasına büyük ve kalın puntolarla “Usulsüz istekler kabulsüzdür” yazıyordu. Usle göre yaşamadığım hayatım hükümsüz mü peki? Diye geçirdim içimden alay edercesine.</span></p> <p class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;">Kaybedilmiş zamanlar ve hatta tertemiz hayaller bile parayla satılıyordu. Cenabet vücutların esiriydi adeta. İnsanlık, tüm namını salıvermişti sokaklara, sonsuzluğa.. Kayıp namı bulana, kanun namına ödüller verilecekti; yaşamın arka sahnesinde...</span></p> <p class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;">Kaybedilmiş bir nesildik biz. Bir kere kaybolduysak eğer yolu bulmaya ne hacetti. Gerek yoktu geride kalmış yolları bulmaya. </span></p> <p class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;">Dükkânı başlarına yıkarak kaslarım yırtılana, bacaklarım kanayana dek koştum. Uzaklaştım oradan. Yolun sonunda yeni hayatlara, yeni umutlara baktım.</span></p><p></p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p><p></p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p></span><p></p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p>partihayaletihttp://www.blogger.com/profile/03414702838582868922noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-6685769863514200644.post-2481302219708051202010-11-17T19:57:00.005+02:002010-11-17T20:02:57.288+02:00İzah<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjX2WXhrh87y0OxLON1HZ11UEsG7p8WQdwAw0OVGxvUgqGFheAFO-YB22Ql7Wmo1MD0i8I-xYHu13BPaicz9pBTDiVVgvkH0eWMRCs1esEN4S3V1PQnaxDVGhVab8TVH0TzE8YCXp8vkteE/s1600/duyuru.jpg"><img style="float:right; margin:0 0 10px 10px;cursor:pointer; cursor:hand;width: 182px; height: 276px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjX2WXhrh87y0OxLON1HZ11UEsG7p8WQdwAw0OVGxvUgqGFheAFO-YB22Ql7Wmo1MD0i8I-xYHu13BPaicz9pBTDiVVgvkH0eWMRCs1esEN4S3V1PQnaxDVGhVab8TVH0TzE8YCXp8vkteE/s320/duyuru.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5540580638050036962" /></a><br /><p class="MsoNormal">Sessizliğin içime işlediği zamanlarda yaptığım gibi mutlu olmaya çalıştım. Sigara içtim, televizyon izledim. Bunlar kesmedi votka şişesinin dibinde bulmaya çalıştığım kaybolmuş gülümsemeleri. Her defada hüzne bulandım mutluluktan öte. Sokaktan korktum. Belki de agorafobim vardı ama benim sorunum yabancılaşmaktı insanlara. “Hümanist köpekler sizi.” Benim sözlerim olamazdı. Kapı çaldı, yüreğim burkuldu. Açmadım kapıyı. Israrla çaldı, çaldıkça kulaklarımın ardında zihnimde çınlıyordu. “Evde olduğunu biliyorum” dedi kapının ötesindeki ses. İstemeyerekte olsa kucakladım geleni. İstemeyerekte olsa sessizliğe ortak oldu. Gülmedim, konuşmadım… Korkmuştu anlaşılan, nefes bile alamıyordu. Gözleri sulandı, beyni sarsıldı. Elime geçeceğini sandı. Sonunda gitti. Kalamayacağını biliyordum. <i>Korkak varoluşçu.</i></p> <p class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span">İstediğim oldu. Artık tamamen yalnızım. Kapının çalması için bu kadar umutlanacağımı, bu kadar heyecanlanacağımı düşünemezdim.. Kısır bir döngünün, körelmiş bir parçası olarak mutlu olmaya çalıştım. Yemek yedim ama kilo aldım. Sigara içtim ama dumana boğuldum. İçki içtim ama alkole vuruldum. Ölmedim çünkü ölemezdim. Eski bir silah duruyordu önümde ama patlatacak kafam yoktu. Şairin sesi ilişti kulağıma, “Tanrım bir sayfa daha, zihni yüceltmek için.” Elime bir kitap aldım ve okumaya başladım. Vücudum uyuştu ve gözlerim karardı…<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><o:p><span class="Apple-style-span"> </span></o:p></p> <p class="MsoNormal"><o:p><span class="Apple-style-span"> </span></o:p></p> <p class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span">NOT:<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span">Parti hayaleti 3 bölüm olarak yayınlandı fakat kitaplaşma sürecinde olduğu için bundan sonra devam etmeyecek. Basılır ya da basılmaz, okunur ya da okunmaz artık bir muamma fakat blogdan çok uzakta. <o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span">Çok yakın bir zamanda sessizlik senaryosu ve tütün günlükleri devamlarıyla birlikte sona yaklaşacak. Ayrıca film ve kitap incelemeleri çoğalacak. Belki de hiç olmayacak…</span><span class="Apple-style-span"><o:p></o:p></span></p>partihayaletihttp://www.blogger.com/profile/03414702838582868922noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6685769863514200644.post-63173979954464255682010-11-01T23:13:00.008+02:002010-11-01T23:43:59.247+02:00Bunny Munro'nun Ölümü<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjjia_mOQ-b52X2CMn4ylimQQyy_BwHW2EhhRPOBay1MbwcJTGQZAnYUpCbocWjFChzKFEdHSDH2_NyQvAB9F_PrLQhIYE16hQ3cw9hcW_tsmd1dF22m6pcsxJDFSd6EVOUVgAT6GvnFfz8/s1600/bunny.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 216px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjjia_mOQ-b52X2CMn4ylimQQyy_BwHW2EhhRPOBay1MbwcJTGQZAnYUpCbocWjFChzKFEdHSDH2_NyQvAB9F_PrLQhIYE16hQ3cw9hcW_tsmd1dF22m6pcsxJDFSd6EVOUVgAT6GvnFfz8/s320/bunny.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5534698289745042386" /></a><span class="Apple-style-span"><br /><span class="Apple-style-span"><div><span class="Apple-style-span"><br /></span></div><p class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; line-height: normal; font-size: medium; "><span style="font-size:12.0pt;font-family:"Times New Roman","serif"; mso-fareast-font-family:"Times New Roman";color:black;mso-fareast-language: TR">Bunny Munro'nun ölümü Nick Cave'in "<i>Ve eşek meleği gördü"</i>'den 20 yıl sonra yazdığı ikinci eseri. Türkçede Siren Yayınları etiketi ve Avi Pardo çevirisiyle raflardaki yerini aldı.<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; line-height: normal; font-size: medium; "><span style="font-size:12.0pt;font-family:"Times New Roman","serif"; mso-fareast-font-family:"Times New Roman";color:black;mso-fareast-language: TR">Bunny Munro kozmetik malzemeleri satan vajina saplantılı bir pazarlamacıdır. Bu saplantısı yüzünden karısı dahil ardında onlarca kurban bırakmıştır. Bunny Munro yanlış bir şeyler yaptığının farkındadır. Zira kitabın açılışı Bunny Munro'nun paranoyası ve ne hata yaptığını düşünmesiyle başlar. Karısının intiharından sonra oğlu Bunny Munro Jr.'ı dahi kabullenemeyecek duruma gelmiştir. Aslında tek düşündüğü vajinadır. Sık sık Kylie Minoque ve Avril Lavigne gibi ünlülerin vajinalarını ve karşısına çıkan her dişinin vajinasını düşünür. Bu saplantılarının peşinden giden Munro karısının ölümünden sonra hayatına istemeyerekte olsa oğlunu da ortak etmek zorunda kalır ve yeteneklerini ona aktarmak için harekete geçer. Esas fikir insanın kendini pazarlamasıdır. Pazarlamanın esas amacıdır bu. Ama bir yerlerde yanlışlık yaptığını hissediyordur ve ne olduğunun farkında değildir. Zaten bu da Bunny Munro'nun beklenmedik sonunu getirir. Sonunun geleceğini o zaten çok önceden bilmektedir. "<i>Ve gece, yakında ölecek olan bir adama yakışır biçimde suskun ve saygılı."</i></span><span style="font-size:12.0pt;font-family: "Times New Roman","serif";mso-fareast-font-family:"Times New Roman";mso-fareast-language: TR"><o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; line-height: normal; font-size: medium; "><span style="font-size:12.0pt;font-family:"Times New Roman","serif"; mso-fareast-font-family:"Times New Roman";color:black;mso-fareast-language: TR"> <a name='more'></a> Bunny Munro hayatın dışında bir karakterdir. Severek evlendiği bir karısı ve ardından gelen oğlu Bunny Munro Jr. vardır. Birde ölmek üzere olan babası. İşte bunlar Bunny Munro'yu hayatın içine çekmektedir ama o hayata yabancı bir karakterdir. Bu yüzden istemeyerekte olsa geride kurbanlar bırakmaya başlamıştır. Hayata dahil olduğu zamanlarda vajina saplantısı ortaya çıkar ve böylece anlıkta olsa kendini bulmaya çalışır. Hayatı katlanır hale getirir. Sadece anlık süren tüm bunların sonucunda ardında kurbanlar bırakmaya başlar ve önleyemeyeceği şekilde saplanmaya başlar hayatın bataklığına. Yanında oğlunu da sürüklemektedir. O her zaman karısını seven ve oğluna iyi bir baba olan biri olmak istemiştir ama bunların hiç biri gerçekleşmemiştir. Sonunda Bunny Munro'nun şeytan boynuzlu katilden hiç bir farkı kalmamıştır. Biri elindeki şeytan tırmığıyla insanları katlederken diğeri saplantılı cinsel eylemleri, taciz ve tecavüzleri ile katletmekteydi. Ve iki senaryoda aynı biçimde sonlanıyordu. Bunny Munro ölmeden oğlunun ansiklopediden okuyup söylediği ölüm anı tecrübesini yaşarken tüm olanlar gözünün önünden geçmişti. Yaptıklarından pişmanlık duyuyordu aslında ve tüm kurbanlarına karşı büyük bir mahcubiyet içindeydi.. Ama artık her şey için çok geçtir. Farlar açılır ve parlak ışık yaklaşmaktadır. Ardında ise yanmış bir ansiklopedi ve Bunny Munro Jr.</span></p> <p class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; line-height: normal; font-size: medium; "><span style="font-size:12.0pt;font-family:"Times New Roman","serif"; mso-fareast-font-family:"Times New Roman";color:black;mso-fareast-language: TR">Kitap bu yönüyle tam bir yeraltı şaheseri olmuş. Haliyle herkese hitap etmemektedir. Ayrıntı yayınlarının yeraltı edebiyatını tanımladığı gibi katıksız şekilde;<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; line-height: normal; font-size: medium; "><span style="font-size:12.0pt;font-family:"Times New Roman","serif"; mso-fareast-font-family:"Times New Roman";color:black;mso-fareast-language: TR">asilerin<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style="font-size: medium; "><span style="font-size:12.0pt;line-height:115%;font-family: "Times New Roman","serif";mso-fareast-font-family:"Times New Roman";color:black; mso-fareast-language:TR">kaybedenlerin,<br />hayalperestlerin,<br />günahkârların,<br />küfürbazların,<br />beyaz zencilerin,<br />aşağı tırmananların,<br />yola çıkmaktan çekinmeyenlerin,<br />uçurumdan atlayanların... kitabı Bunny Munro'nun Ölümü. Okumadan önce bunu kestirin.</span><span style="font-size:12.0pt;line-height:115%;font-family: "Times New Roman","serif""><o:p></o:p></span></p></span></span>partihayaletihttp://www.blogger.com/profile/03414702838582868922noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6685769863514200644.post-78861266210593130472010-10-28T01:57:00.005+03:002010-10-28T02:02:30.198+03:00SSS 2<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiwH58V18ql2taoytAsm3b4TyBlo-ePZUY_bLmVszEkh02mg7E1zQGAXjEK78Je-rCwH9ddVaTk8CevJlPf_igU6A55BwXbTwGytpnEaSz3pQudlYvsIMRE2r4x2AGjYoYGcIKTo8X-hrFS/s1600/senaryo.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 225px; height: 225px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiwH58V18ql2taoytAsm3b4TyBlo-ePZUY_bLmVszEkh02mg7E1zQGAXjEK78Je-rCwH9ddVaTk8CevJlPf_igU6A55BwXbTwGytpnEaSz3pQudlYvsIMRE2r4x2AGjYoYGcIKTo8X-hrFS/s320/senaryo.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5532864295771690162" /></a><p class="MsoNormal" align="center" style="text-align: left;"><span class="apple-style-span"><span style="color: black; "><span class="Apple-style-span" ><br /></span></span></span></p><p class="MsoNormal" align="center" style="text-align:center"><span class="apple-style-span"><b><span style="font-size:24.0pt;line-height:115%; color:black"><span class="Apple-style-span" >Sessizlik Senaryosu</span></span></b></span><span class="Apple-style-span" ><o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal" align="center" style="text-align:center"><span style="font-size: 18pt; line-height: 115%; "><span class="Apple-style-span" >Sahne 2<o:p></o:p></span></span></p> <p class="MsoNormal" align="center" style="text-align:center"><b><span class="Apple-style-span" >GECE - SOKAK<o:p></o:p></span></b></p> <p class="MsoNormal"><o:p><span class="Apple-style-span" > </span></o:p></p> <p class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" >(Sokakta erkeğin adımlarını takip etmekteyiz. Ayağında kundura tipinde siyah ayakkabı bulunmaktadır. Hızlı hızlı yürümektedir ve ıslak kaldırımda yürürken zorlanmaktadır. Bir süre sadece ayak sesini duyarız ve ayaklarını takip ederiz.) <o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" >(Ardından kız ve kendisinin yan yana yürümekte olduğunu görürüz. Erkek yürümekte zorlanıyordur. Sol eliyle kızın sağ elini tutarken, kızı peşinden sürüklemektedir.)<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><o:p><span class="Apple-style-span" > </span></o:p></p> <p class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" >KIZ – Biraz yavaş olsana, her an kayıp düşebilirim.<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><o:p><span class="Apple-style-span" > </span></o:p></p> <p class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" >(Erkek yavaşlamaz ve hala hızlıca kaldırımda yürümektedirler. Bir süre gittikten sonra kızın isteksiz olduğunu anlar ve elini bırakır.)<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><o:p><span class="Apple-style-span" > </span></o:p></p> <p class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" >ERKEK – İstersen burada kalabilirsin. Devam etmek zorunda değilsin. <o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><o:p><span class="Apple-style-span" > </span></o:p></p> <p class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" >(Kız nefes nefese kalmıştır. Birkaç kısık nefesten sonra yüzünü buruşturur ve eliyle saçlarını arkaya doğru iter.)<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><o:p><span class="Apple-style-span" > </span></o:p></p> <p class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" >KIZ – Keşke kalabilsem. Keşke ömrümün sonuna kadar buradan ayrılmasam. Bunu düşünebiliyor musun?<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><o:p><span class="Apple-style-span" > </span></o:p></p> <p class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" >(Kız sinirlenmiştir. Bakışları üzgündür ve sesinde sinir hakimdir. Bakışları erkeğin suratındadır. Erkek yere eğilmiş ve dizlerini tutmaktadır. O da nefes nefesedir. Doğrulduktan sonra)<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><o:p><span class="Apple-style-span" > </span></o:p></p> <p class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" >ERKEK – Henüz hiçbir şey için geç değil. Burada kal ve güneşin doğuşunu izle.<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><o:p><span class="Apple-style-span" > </span></o:p></p> <p class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" >(Kız o anda ağlamaya başlar. Anlaşılmayan şekilde söylenmektedir ve bir yandan da ağlamaktadır. Erkek yanına yaklaşmak ister ama ona doğru birkaç yumruk savurur. Bir süre ağlar ve kendine geldiğinde)<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" >KIZ - Bizim için hala güneşin doğacağını mı sanıyorsun... </span></p> <p class="MsoNormal"><o:p><span class="Apple-style-span" > </span></o:p></p> <p class="MsoNormal"><o:p><span class="Apple-style-span" > </span></o:p></p>partihayaletihttp://www.blogger.com/profile/03414702838582868922noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6685769863514200644.post-92099871986667085572010-10-28T01:40:00.004+03:002010-10-28T01:43:39.919+03:00Takıntı - Parti Hayaleti Kısım 3<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgsE8rjCOyXKo2gXS9JyunpvqxOCr6_ghxeUm6FwskIP3vK6QJKYMH9pJQU_PRG3s3r49JvnmVLSqua1iOdRtnAb1q4fPWWD-CWHJbaUTOB9KCo0d-6HbDJBXYUarMC_dG_SNaVL3Nt6eEf/s1600/tak%C4%B1nt%C4%B1.jpg"><img style="float:right; margin:0 0 10px 10px;cursor:pointer; cursor:hand;width: 200px; height: 253px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgsE8rjCOyXKo2gXS9JyunpvqxOCr6_ghxeUm6FwskIP3vK6QJKYMH9pJQU_PRG3s3r49JvnmVLSqua1iOdRtnAb1q4fPWWD-CWHJbaUTOB9KCo0d-6HbDJBXYUarMC_dG_SNaVL3Nt6eEf/s320/tak%C4%B1nt%C4%B1.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5532859628950573570" /></a><span class="Apple-style-span" ><br /><span class="Apple-style-span"><div><span class="Apple-style-span"><br /></span></div>Kısa bir bekleyişten sonra kitabın parasını ödedim ve kendimi kitapçının cam kapısından dışarı bıraktım. Amanda o sırada sigara içerken, bir yandan yoldan geçen arabaları izliyordu. Bir anlığına aklımdan bu kızla sevgili olabileceğim geçti. Son zamanlarda ne zaman bir kızla muhabbet etsem aklımın bir köşesinde bir ilişki yaşayıp yaşayamayacağım düşünceleri vuku buluyordu. Bilmiyorum neden ama bir süre bu ihtimalleri düşünürken ardından hemen kendime lanet ediyordum. Zengin edebiyatı palavraları vardır ya, hani derler ruh güzelliği önemlidir. Benim için bu kesinlikle koca bir zırvaydı. Dış güzellik hatta abartıp giyim, konuşma tarzı, adı ya da ne bileyim ilgilendiği herhangi bir şey karşımdakine nasıl davranmam gerektiğini kolayca etkileyebiliyordu. Bu yüzden karşı cinsten hemen soğuma ve bir an önce yanından uzaklaşma hislerine kapılan bir yapım vardı. Şimdi tekrar başlıyorduk. Amanda.. Dediğim gibi, kitapçıdan çıktıktan sonraki o kısa duraksamadan sonra aklımdan bir an etkileyici biri olduğu geçti. Görünümü, konuşması, giyimi ve göründüğü kadarı ile edebiyatla ilgileniyor oluşu şimdilik onun lehine hareket etmişti. Eğer bundan sonra her şey yolunda giderse onunla ilişki yaşamamak için hiçbir neden yok gözüküyordu. Yok muydu gerçekten? Kendimi mi kandırıyorum. Nasıl olamazdı ki? Şu an saçma sapan bir ilişkisi olabilir, koyu dindarlığı yüzünden erkeklere uzak davranıyor olabilir, aids ve benzeri ölümcül bir hastalığın pençesinde olabilir yada hararetli bir lezbiyen olabilirdi. En kötüsü koyu dindar, hastalığın pençesinde bir lezbiyen olmasıydı. Tüylerim diken diken oldu. Yani böyle onlarca ihtimal daha vardı. Bu yüzden tekrar ilişki yaşama ihtimallerini kafamdan uzaklaştırdıktan sonra usulca yanına yaklaştım. <a name='more'></a><br />“Buradaki işimiz tamam gözüküyor” dedim.<br />Sigarasından sağlam bir nefes aldıktan sonra kesik kesik sırıtmaya başladı. Sırıtmasını kesip cevap vermesini bekliyordum ki sigaradan tek bir nefes daha aldıktan sonra izmariti o an boş olan yola doğru fırlattı ve “doğrusunu istersen şu an hiç kitap okuyacak havamda değilim” dedi.<br />Bir an hak verdim kendisine. Şu sıcakta bir yerlerde otururken onunla ingilizce kitap okumaya çalışma havasında bende değildim. Fakat işin gerçeği daha az önce kendisi söylememiş miydi okuma konusunda yardımcı olacağını. Kafam karışmıştı ve ne cevap vereceğime bir an karar verememiştim. Tamam öyleyse bende hiç havamda değilim hadi gidip biraz takılalım dememi mi bekliyordu yoksa entelektüel bir hava takınıp ısrar etmemi mi bekliyordu hiç kestiremiyordum. Ya da canı sıkılmış ve kendi yoluna mı gitmek istiyordu. Buğulu bakışları üzerimde, bir yandan dudaklarını hafifçe yalıyordu.Hava oldukça sıcaktı ve dudakları kurumuş olmalıydı. Dizlerimim bir an titrediğini hissettim. Bir şeyler içmek gerekiyordu. Aslında açtım. Kendimi toparlamaya çalışıp, kafamda kelimeleri toparlarken tekrar söze başladı.<br />“Yani diyorum bir yerlere otursak ama kitap konusunu hiç açmasak.”<br />Tekrar kafamda ilişki yaşama konusu canlandı. Edebiyat ilgi alanı olmayabilirdi. Ama kitapçıda ne işi vardı ki? Belki dersle ilgili araştırması gereken bir kitap vardı ve bunun için uğramışken beni görüp etki alanımdan kurtulamamıştı ve ardından gelişen olaylarla bu noktaya gelmiştik. Boş boş yüzüne baktığımı anladığımda toparlanmaya çalıştım ve, “gerçekten iyi olur sıcaktan çatlamak üzereyim” diye cevap verdim. O kesik sırıtışlarında bir iki tane daha fırlattı ve yürümeye başladık. Adımlarına ayak uydurduktan sonra ismini sordum. İşte o anda isminin Amanda olduğunu öğrendim ve garip takıntılarım tekrar kendini göstermeye başladı. Anlaşılan bugün ilişki yaşayacağım kız konusundan uzaklaşamayacaktım. İsmini öğrendikten sonra zihnim tekrar burkulmaya başladı. Ciddi bir ilişkiyi düşünürken karşımdakinin ismi de belirleyici kriterlerimden olmaktaydı. Bu gerçekten bana çok acı veriyordu ama özellikle yabancı isimler canımı çok sıkmaktaydı. Hani şimdi Amanda ile ciddi bir ilişki yaşadım diyelim. Düşünsenize üzerine yaşayacağımız diyalogları. Kulağa hiç hoş gelmiyordu. Amanda aman kimler gelmiş pekte güzelmiş gibisinden Anadolu masalları. Bir an ne kadar aptal olduğumu düşündüm. Gerçekten garip takıntılarım vardı. Kendi ismimi söyledikten sonra memnun oldum derken bile bu yüzden zorlandım. Sonuçta ne suçu vardı. İsmi kendine göre gayet normaldi. Benim gibi hastalıklı bir insanın şu an, sadece bu yüzden birazda olsa memnuniyetsiz olduğunu açıklasam anında basıp giderdi. Düşüncelerimden kurtulmaya çalışırken hafifçe sırıtmaya çalıştım. Soğuk bir şeyler içmek için geniş kaldırımda yavaşça ilerliyorduk. Bir yandan konuşuyor bir yandan da kendisini inceliyordum. Gayet tatminkar bir vücudu ve sevimli bir yüzü vardı. Bu defa kabullenmiştim. Amanda aradığım kişi olabilirdi. Tabi hayat hiç olmadık insanları hiç olmadık yerlerde karşılaştırabiliyor ve sonrasında gösterisine uzun bir süre devam edebiliyordu. Bizim hayatımızda bu hiç uzun sürmeyecekti. Sonuncu perdenin, kaybeden oyuncularıydık..</span></span>partihayaletihttp://www.blogger.com/profile/03414702838582868922noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6685769863514200644.post-16558684546782531522010-10-16T01:23:00.006+03:002010-10-16T01:30:23.902+03:00Tütün Günlükleri Kısım - 1<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjZPoL2KVVDvEMB-GyyJWC5ImtUyWWVUmC1P94ILuuaZmc9xJuPbqUdYQaFTLNJ5jOINDmI9_klSAGDZKRIhZZc8CAsvCtL550s7sLvhIix5xUYfDiWIAfSq2VojFFgw5NXaWp0ROGUVtfK/s1600/duman.jpg"><img style="float:right; margin:0 0 10px 10px;cursor:pointer; cursor:hand;width: 188px; height: 250px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjZPoL2KVVDvEMB-GyyJWC5ImtUyWWVUmC1P94ILuuaZmc9xJuPbqUdYQaFTLNJ5jOINDmI9_klSAGDZKRIhZZc8CAsvCtL550s7sLvhIix5xUYfDiWIAfSq2VojFFgw5NXaWp0ROGUVtfK/s320/duman.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5528403062199593266" /></a><br /><br /><span class="Apple-style-span">Sanırım rahatlıkla sigara içebileceğim bir iş bulmam gerekiyor. Her gün kafa toplamak için iki kat aşağı inip, iki dakikalık rahatlamadan sonra tekrar iki kat yukarı çıkıp, o moral bozucu işe dönmek normal bir insanı çok yoruyor olmalı ama benim gibi zayıf yapılı biri için bu gerçekten ızdıraptı. On saatlik ağır bir mesainin hiç tüttürmeden geçtiğini düşünsenize. İşte bu ızdıraptan da öte olurdu benim için. Bu işe gireli yaklaşık iki ay olmuştu ve nerden baksanız sadece şu iki kat yüzünden sekiz kilo vermiştim. Düşünebiliyor musunuz, tam sekiz kilo.. Arada sırada gözüme takılan ucuz magazin dergilerinde insanların bir kilo vermek için ne kadar para harcadığına şaşıyordum doğrusu. Sizde buna şahit olsanız şaşardınız sanırım. Hani sadece para harcamakla olsa tamamdı ama resmen insanlar kendilerine eziyet ediyorlardı. Bunun için en iyi önerim sigaraya başlamaları olacaktı galiba. Ama sigara içmenin yanında en az üç katlı bir binanın üçüncü katındaki ofisinde evraklarla haşır neşir olurken bir yandan da bölüm şefinizin sigara odasını kapattırıp eski evrakları oraya dizdirdiği için ne kadar vurdumduymaz ve bencil biri olduğunu düşünmeliydiniz. İşte bu durumda her gün sigara içmek için – benim gibi gerçek bir sigara tiryakisi iseniz – üç dört kat tırmanmanız sonucunda yaklaşık bir ayda beş kiloya yakın kaybınız olabilirdi. Ne bileyim belki de olmazdı. Dünya o kadar garip ki bazı insanlar adeta bir kara delik gibi her şeyi içine çekiyor. Bu kadar iştahlı olanları anlamak gerçekten güç doğrusu. Özellikle dünya bu kadar saçmayken. Yani her şey saçma ve yolunda olmadığı zaman benim hiç iştahım olmuyor. <a name='more'></a><br />Bana gelirse dediğim gibi zayıf, çelimsiz, sigara tiryakisi biriydim. Yaklaşık iki ay önce işsiz bir şekilde günleri öldürürken, yerel gazetelerin birinde gördüğüm bir iş ilanını takiben üç beş gün sonra kendimi bu ruh boğucu binanın ikinci katındaki ofisinde buldum. Sıradan mesailerimden birinde sigara içmek için tekrardan iki kat aşağıya inmekteydim. Binanın giriş katına ulaştığımda dışarıda yağmur yağdığını gördüm. Kahretsin.. Ceketimi almak için tekrar iki kat yukarı çıkarsam kilo verme düzenimi bozacağımdan korktuğum için, binanın biraz içerisinde sigaramı tam yakıyordum ki şu güvenlik görevlisi yok mu, tam beni uyarmak üzere yanıma yaklaşıyordu ki ağzının ortasına sağlam bir yumruk geçirdim. Ne olduğunu anlamadan hemen belindeki kelepçeleri kaptım. Sımsıkı tuttuğum ellerini yanımızdaki doğal gaz borularına kelepçeyle bir güzel bağladıktan sonra derin bir nefes aldıktan sonra sigara mı büyük bir keyifle yaktım. Etrafta gürültüyü duyan olmaması iyiydi. Sigaramdan derin bir nefes aldıktan sonra şu an yoğun bir kızarıklığın – akşama doğru muhtemelen mosmor olacaktı -yayılmaya başladığı yüzünün ortasına doğru dumanı üfledim…<br />İşte bu beni çok rahatlatırdı ama tabi ki yumruk atmamıştım suratına. Gülünç olmayın canım.. Hem demedim mi size zayıf ve çelimsiz biriyimdir diye. Bu konuda mübalağa yapmıyordum tabi ki, gerçekten çelimsizdim ve eğer yumruk atma gibi bir teşebbüste bulunsaydım dahi daha elim havadayken o iri elleriyle kavrar ve beni iki büklüm ederdi. Tabi ardından sigara falan içemeden soluğu şefin yanında alırdık. Bu yüzden o sinir bozucu uyarısından sonra kapının dışarısına çıkmak zorunda kaldım. Hani itiraz etsem diyeceksiniz belki.. Eğer yalnızca iki gün şu boktan işte çalışsaydınız, şu boktan binanın atmosferini tatsaydınız bunun ne kadar boşuna itiraz olabileceğini görürdünüz.<br />Dışarısı sabaha göre biraz daha serinlemişti. Ayrıca bulunduğum yerde üzerime saçaktan su damlıyordu. Bir iki adım sağa gittikten sonra hafif yağmur damlalarının altında sigaramı içmeye koyuldum. Evet dünya gerçekten saçmaydı. Sigara içerken bile keyif yoktu canım. Tamam akşam mesaiden sonra evde karışan eden yok o zaman rahatça içerdim sigaramı falan. Hatta yanında biraz alkolde çok iyi olurdu. Ne bileyim akşam eve gitmeyi hayal eden tiplerden de değilim pek. Hani evim şöyle gösterişli, rahat edebileceğim bir yer olsa belki bu hayalcilerden biri olabilirdim ama izbe denebilecek tek göz bir odada ne sigara keyfi yapılabiliyordu ne de alkol. Hayatım gerçekten acınacak haldeydi ama şimdi bunu düşünmenin sırası değildi. Görmüyor musunuz, sigara içip şu boktan düşüncelerden uzaklaşmaya çalışıyordum. Gömleğimin en üst düğmesini de iliklemek zorunda kaldım. Serin hava vücuduma rahatlıkla nüfus ediyordu.<br />Soğukta sigara içmenin nesi güzel biliyor musunuz? Sanki nargile içer gibi bir hava katıyor size. Yani dumanı havaya üflediğinizde sanki şu zehrin hepsini bir anda içinize çekmişsinizde dumanını bir anda havaya salıyorsunuz gibi duman çıkıyordu ağzınızdan. Bu yüzden sıcak havada sigara içmeyi hiç sevmiyordum. Sıcak havada ciğerlerimden hiç duman çıkmıyordu. Belki de o cehennem sıcaklarında sigaranın tüm dumanı ciğerlerimde hapsoluyordu. Bundan emin değilim ama şu İsviçreli bilim adamları böyle bir araştırma yapabilirler sanırım; sıcak havada sigara içenlerin soğuk havada içenlere göre ölme olasılığı daha mı yüksek? Yani bu konu tam İsviçreli bilim adamlarına göreydi. Hatta bu araştırmanın sonucunda hükümet kararıyla şu paketlerin üstündeki yazılara sıcak havada sigara içmek gerçekten ölümcül olabilmektedir yada güney bölgelerinde sigara içmek yüksek risk teşkil etmektedir gibisinden uyarılar eklenebilirdi. Sigaramdan son nefesi çekerken bu düşünceler içerisindeydim. O sırada kendi kendime sırıtmaya başladığımı anladım. Böyle bir şeyin olması eğlenceli olurdu ama…</span>partihayaletihttp://www.blogger.com/profile/03414702838582868922noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6685769863514200644.post-65798343069671982442010-10-14T22:45:00.012+03:002010-10-15T00:36:13.882+03:00Bevırıç - Parti Hayaleti Kısım 2<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjLRkpL32w2tm8zUP9XRuJ1FSOJ6shJd_9kG2LKeYpeRwKmSapDuqEbSOdrJg013OhaiJBmxDGi3X5CrOm0jWU1x_KwOYuOxywrEVQqLujmOEH-3TXb2xGmnMElvZ-W80FSmDoEtorI3xMC/s1600/scream.jpg"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width: 228px; height: 293px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjLRkpL32w2tm8zUP9XRuJ1FSOJ6shJd_9kG2LKeYpeRwKmSapDuqEbSOdrJg013OhaiJBmxDGi3X5CrOm0jWU1x_KwOYuOxywrEVQqLujmOEH-3TXb2xGmnMElvZ-W80FSmDoEtorI3xMC/s320/scream.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5528006756578015554" /></a><p class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span"><br /></span></p><p class="MsoNormal"></p><p class="MsoNormal" style="mso-margin-top-alt:auto;mso-margin-bottom-alt:auto; line-height:normal"></p><p class="MsoNormal" style="mso-margin-top-alt:auto;mso-margin-bottom-alt:auto; line-height:normal"><span style="font-size:12.0pt;font-family:"Times New Roman","serif"; mso-fareast-font-family:"Times New Roman";color:black;mso-fareast-language: TR">…O an paralel evrende neler olduğunu düşünmeye başladım. Mesela bugün rahatlamak için kitapçıya uğramayan paralel evrendeki ben sanırım şu an uykusuna devam etmekteydi. Muhtemelen çevredeki gürültülere uyanmış ama “kalksam ne olacak ki, yapacak hiçbir şey yok” düşüncesiyle bir kez daha uykuya dalmaya çalışmış ve başarılıda olmuştu. Böylelikle yaklaşık bir iki saat daha uyuyacaktı. Onun dışında, kitapçıya gitmeye karar veren ve tam şu anda karşı reyonda takılan paralel evrendeki ben Amanda ile hiç karşılaşmayacak – aslında karşılaşabilirdi de. Amanda şu her şeye karışmayı seven ve sürekli mutlu olan tiplere benziyordu - ve bir süre takıldıktan sonra günlük hayatına devam edecekti. Paralel evrendeki benler şu an ne kadar tek düze ve sıkıcı olarak güne devam etmekteydiler. Düşüncelere devam edecektim ki Amanda’nın sesi onun hala orada olduğunun farkına varmamı sağladı. Konuşmanın bundan sonraki kısmı nereli olduğum, burada ne yaptığım ve ona benzer sorularla devam etti. En sonunda konu dönüp dolaşıp tekrar kitaplara ve Paul Auster’a gelmişti. Bu konuda konuşurken yeni kitaptan bahsetmeye başlamış ve en sonunda fikrimi sormaya başlamıştı ki muhabbet iyiden iyiye canımı sıkmaya başlamıştı. En sonunda kitap hakkında fikrimi sordu ve o an ki ruh halim dolayısıyla, “kitap hakkında hiçbir fikrim yok” derken biraz sesimin tonunu yükseltmiştim. Hemen ardından, “yani henüz Paul Auster yada ne bileyim şu Salinger tarzı heriflerin kitaplarını okuyacak kadar İngilizcem iyi değil” dedim. Kafamda nasıl devam etmem gerektiğini düşünürken, “daha çok Moby Dick yada Charles Dickens’ın büyük umutları gibi şeylerle idare ediyorum.”<o:p></o:p></span></p> <a name='more'></a> <p class="MsoNormal" style="mso-margin-top-alt:auto;mso-margin-bottom-alt:auto; line-height:normal"><span style="font-size:12.0pt;font-family:"Times New Roman","serif"; mso-fareast-font-family:"Times New Roman";color:black;mso-fareast-language: TR">Ana diliniz dışında kendinizi rahatça ifade etmeniz gerçekten zordu. En azından benim için böyleydi. Şu konuşma anadilimde olsaydı, bulunduğumuz aşamanın çok ötesinde olabilir ve çok farklı bir izlenim bırakmış olabilirdim. Düşünsenize, önümüzdeki Paul Auster yığınının çoğunu okumuştum ve hakkında tek kelime edemiyordum. Yada ne bileyim herhangi birinden bir alıntı yapacak olsam muhtemelen kitaptakinin aynısı olmayacaktı. Amerikanlar İngilizceyi çok farklı bir açıdan konuşuyorlardı.<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style="mso-margin-top-alt:auto;mso-margin-bottom-alt:auto; line-height:normal"><span style="font-size:12.0pt;font-family:"Times New Roman","serif"; mso-fareast-font-family:"Times New Roman";color:black;mso-fareast-language: TR">“Büyük umutlar ha. Hani şu Matt Dillon’a benzeyen adamın oynadığı film, değil mi?”<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style="mso-margin-top-alt:auto;mso-margin-bottom-alt:auto; line-height:normal"><span style="font-size:12.0pt;font-family:"Times New Roman","serif"; mso-fareast-font-family:"Times New Roman";color:black;mso-fareast-language: TR">O sırada büyük umutların filminin olup olmadığı hakkında hiçbir bir fikrim yoktu ama karşımdaki kişinin bir an için özürlü olup olmadığı hakkındaki düşünceler kendini göstermeye başlamıştı.<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style="mso-margin-top-alt:auto;mso-margin-bottom-alt:auto; line-height:normal"><span style="font-size:12.0pt;font-family:"Times New Roman","serif"; mso-fareast-font-family:"Times New Roman";color:black;mso-fareast-language: TR">“Evet o olmalı” dedikten sonra zoraki bir gülümseme ile konuyu değiştirmeye çalışacaktım ki, “istersen yeni kitabı okumanda yardımcı olurum” dedi.<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style="mso-margin-top-alt:auto;mso-margin-bottom-alt:auto; line-height:normal"><span style="font-size:12.0pt;font-family:"Times New Roman","serif"; mso-fareast-font-family:"Times New Roman";color:black;mso-fareast-language: TR">Ne yani, bu kız gerçekten Barnes and Noble’da çalışan bir görevliydi ve yabancı müşterilerine karşı yapılan bir hizmeti mi yerine getiriyordu ve ben bunu anlamaya mı çalışıyordum. Yoksa bana asılmaya mı çalışıyordu. Yada en iyisi ben ingilizcem sayesinde dediklerini yanlış anlamıştım. Son ihtimal daha mantıklı geliyordu kulağa. O sırada “Okumanda ve anlamanda yardımcı olmamı ister misin?” diye sormuştu tekrar. Bu defa gerçekten doğru anladığıma emindim. Ama kim birine Paul Auster üzerinden iş atardı ki? Özellikle bir kız.<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style="mso-margin-top-alt:auto;mso-margin-bottom-alt:auto; line-height:normal"><span style="font-size:12.0pt;font-family:"Times New Roman","serif"; mso-fareast-font-family:"Times New Roman";color:black;mso-fareast-language: TR">“Nasıl yani, şu an mı?” Evet, aptal gibi görünüyor olmalıydım. Ama Amerikanlar gerçekten rahat insanlardı. Bu yüzden ne kadar gerilsem de Amanda’nın sıcak gülümsemesi, karşısında rahat hissetmemi sağlıyordu.<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style="mso-margin-top-alt:auto;mso-margin-bottom-alt:auto; line-height:normal"><span style="font-size:12.0pt;font-family:"Times New Roman","serif"; mso-fareast-font-family:"Times New Roman";color:black;mso-fareast-language: TR">“Bir şeyler içmek ister misin?” deyip ardından, “Korkmana gerek yok.” dedikten sonra hafifçe gülümsedi. Evet şu an tam hıyar gibi hissediyordum kendimi. İçten içe kendimi suçlarken “Tamam neden olmasın.” diye karşılık verdim. Bu sırada rahat yani cool dedikleri gibi – bu kelime gerçekten çok zorlama geliyor bana- takılmaya çalışıyordum ama hemen ardından daha da aptal gözükmemek için bundan vazgeçtim. “Öncelikle kitabın parasını ödeyeyim.”<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style="mso-margin-top-alt:auto;mso-margin-bottom-alt:auto; line-height:normal"><span style="font-size:12.0pt;font-family:"Times New Roman","serif"; mso-fareast-font-family:"Times New Roman";color:black;mso-fareast-language: TR">Kasaya doğru giderken aklıma az önce Amanda’nın kullandığı şu <i>beverage </i>kelimesi takıldı. Ne kadar sinir bozucu bir kelimeydi. Hani anlamını bilmesem bir motor parçası ismi sanırdım. Yani aynen öyle bir kelimeydi. İngilizceye çoğu kelimenin Shakespeare tarafından kazandırıldığı söylenir ya, bu kelimeyi de o bulmuş olabilir miydi? Aslında bu saçma olurdu. Düşünsenize hangi sonesinde <i>beverage</i> gibi bir kelimeyi kullanırdı ki? Araba sonesi diye bir sone yoktu sanırım. Henry Ford o zamanlarda mı yaşamıştı yoksa?<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style="mso-margin-top-alt:auto;mso-margin-bottom-alt:auto; line-height:normal"><span style="font-size:12.0pt;font-family:"Times New Roman","serif"; mso-fareast-font-family:"Times New Roman";color:black;mso-fareast-language: TR">Neler düşünüyordum ben.. Bu kelimenin zaten araba ve motorla ne alakası vardı. Kasanın önüne geldiğim sırada bu konuyu Amanda ile konuşsaydım bir an olabilecekleri düşündüm ardından hemen bu düşüncelerden uzaklaştım. T model arabalarla, soneler arasında yaklaşık 400 sene vardı galiba. <i>Beverage</i> ise halen sinir bozucu bir kelimeydi ve Amanda ile tanışmamış sayılırdık çünkü ismini hala öğrenememiştim.<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span style="font-family:"Times New Roman","serif""><o:p> </o:p></span></p><p></p> <p class="MsoNormal"><o:p><span class="Apple-style-span"> </span></o:p></p><p></p>partihayaletihttp://www.blogger.com/profile/03414702838582868922noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6685769863514200644.post-70907255513532380062010-10-12T00:48:00.007+03:002010-10-12T01:31:12.425+03:00SSS 1<div style="text-align: center;"> <a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEifyhRCWQrypXSaRTxWCGqG5IBFJw3jdtKtr8MMkLyzbuEikNyZrMzxqhv0ThQY0BJlKPAeHGADCCwQ3hOi8Myjo4RfY252lcMXgwzRK-ZPFGP8IqRGXaxrKEgK8TeSjrC8Z1TTPl3SUxwB/s1600/bank.jpg"><span class="Apple-style-span" ><img style="cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 199px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEifyhRCWQrypXSaRTxWCGqG5IBFJw3jdtKtr8MMkLyzbuEikNyZrMzxqhv0ThQY0BJlKPAeHGADCCwQ3hOi8Myjo4RfY252lcMXgwzRK-ZPFGP8IqRGXaxrKEgK8TeSjrC8Z1TTPl3SUxwB/s320/bank.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5526913982456524418" /></span></a></div><div style="text-align: center;"><span class="Apple-style-span" style="font-size: x-large;"><b><span class="Apple-style-span" >Sessizlik Senaryosu</span></b></span></div><div style="text-align: center;"><span class="Apple-style-span" style="font-size: x-large;"><span class="Apple-style-span" ><br /></span></span></div><div><div style="text-align: center;"><span class="Apple-style-span" style="font-size: x-large; "><span class="Apple-style-span" >Sahne 1</span></span></div><div style="text-align: center;"><span class="Apple-style-span" ><br /></span></div><div style="text-align: center;"><span class="Apple-style-span" >GECE - ODA İÇİ</span></div><div style="text-align: center;"><span class="Apple-style-span" ><br /></span></div><span class="Apple-style-span" ><br />(Tek göz bir oda. İçerisi neredeyse duman altı olmuştur. Kız, erkeğin karşısında eski bir kanepede oturmaktadır. Erkek odada bir tane bulunan pencereye sırtını dayamış vaziyette odanın içinde gözlerini gezdirmektedir.)<br /><br />KIZ – Öp beni.<br /><br />(Erkek kızın ne dediğini duymamıştır bile. Elindeki tütünden bir nefes çeker. Duman ağır bir şekilde odaya dağılır. Bu sırada bizde odanın içini tam olarak görmüş oluruz. Oda neredeyse boştur. Kızın oturduğu eski kanepenin solunda eski bir masa ve üzerinde yarıya kadar dolu bir şarap şisesi bulunmaktadır. Masanın hemen altında cildi ayrılmış onlarca kitap istiflenmiştir. Kız yavaşça ayağa kalkar ve erkeğin yanına gider. Erkek bakışlarını bir kez kızın yüzüne diktikten sonra istemsizce kıza yer açar. Kız aynı şekilde sırtını pencereye dayayıp erkeği omzundan öper.)<br /><br />KIZ - Benim için ne kadar zor olduğunu biliyorsundur umarım.<br /><br />(Kızın son söyledikleri ağzından zorla çıkmıştır. </span><span style="font-size: 11pt; line-height: 115%; "><span class="Apple-style-span" >İkisi de odada birini beklemektedir</span></span><span class="Apple-style-span" >. Erkek bakışlarını masanın üzerine, duvara eğreti bir şekilde çivilenmiş saate çevirir. Saat on bire on vardır.)<br /><br />ERKEK - Buna kendini hazırlamalıydın. Ne kadar zor olacağını zaten biliyordun.<br /><br />(Kızın bakışları sinirlidir. Erkeğin yüzüne dikilmiştir. O sırada kapı çalar. Kapının zili çalışmamaktadır. Kapı eski bir kapı olduğundan her bir vuruşta çıtırdamaktadır. Kapı tam üç kere eşit aralıklarla çalındıktan sonra erkek kapıya doğru yönelir. O sırada tekrar kızı görürüz. Yavaş yavaş nefes almaya başlamıştır. Erkek kapı tutacağını eliyle sımsıkı kavrarken geriye doğru döner.)<br /><br />ERKEK - Şans en son isteğin olmalı. Umalım kader bizi yanıltmasın.</span><br /></div>partihayaletihttp://www.blogger.com/profile/03414702838582868922noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-6685769863514200644.post-84846507099293334822010-10-11T14:45:00.014+03:002010-10-14T23:52:43.770+03:00Amanda (aman) - Parti Hayaleti Kısım 1<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjh7NFDG5H0LEWdB3IGe5VuTuxibbxLDJAghH8B3j8BVjUTM7v2WNW485CepzNy-o0lq7RgQKDJ-hUtcOzit0qgKxHgXthDaVgE33aqc_mRwRcCaba-iDSQQs04_xa5k_1zEg7s5UFY3ewb/s1600/sunday2.jpg"><img style="float:right; margin:0 0 10px 10px;cursor:pointer; cursor:hand;width: 207px; height: 202px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjh7NFDG5H0LEWdB3IGe5VuTuxibbxLDJAghH8B3j8BVjUTM7v2WNW485CepzNy-o0lq7RgQKDJ-hUtcOzit0qgKxHgXthDaVgE33aqc_mRwRcCaba-iDSQQs04_xa5k_1zEg7s5UFY3ewb/s320/sunday2.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5526773862416783586" /></a><br /><p class="MsoNormal" style="margin-bottom:0cm;margin-bottom:.0001pt;line-height: normal"><span style="font-size:12.0pt;font-family:"Times New Roman","serif"; mso-fareast-font-family:"Times New Roman";color:black;mso-fareast-language: TR">Günün çarşamba mı yoksa perşembe mi olduğundan pek emin değildim. Aslında hiç bir zaman bu iki günü ayırt edemezdim. Hani pazartesi, cuma falan olsa yine insanın hatırında kalıyor. Mesela pazartesi sendromu diye bir şey var ya... Hatırlıyorum ergenlik çağlarında okula giderken bunu<span style="mso-spacerun:yes"> </span>sık sık yaşardım. O zamandan beri hafta başı olduğunu anında anlarım. Hafta başı olduğunu bildiği halde, pazartesi olduğunu anlamayan biri için bulunduğu durum vahim sonuçlar doğuracak olsa da gerçekten böyle insanlar vardı. Geçenlerde okulda bir muhabbet arasında Margarot adında gerizekalı bir kız – ismi papağan ismi gibiydi - “yine hafta başı ve güneş gününden nefret ediyorum” demişti. Hala bazı Amerikalılar güneş gününün mü yoksa ay gününün mü hafta başı olduğunu bilmiyordu. O halde o gerizekalı Margarot’ın yaşadığı Pazar sendromundan ileri gidememekteydi. Hoş, son zamanlarda hayatım pazartesi sendromunu yaşayamayacak kadar boş olsa da çarşamba ve perşembeye göre çok daha rahat ayırt edilebiliyordu.. Salı sendromdan sonraki ilk gün olduğundan, rahatlama ve haftaya alışma yönüyle yine hatırda kalan günlerden biriydi benim için. Cuma günleri babamla gittiğimiz o geleneksel cuma namazları yüzünden benim için biraz matem havası estirmekteydi. Aslında benim üstümde esas sendromu cuma günleri oluşturmaktaydı bir zamanlar. Hafta sonu ise zaten özgürlüktü bir nevi... Cumartesi ve pazarı ezbere bilir, ezbere yaşardım. İşte arada sıkışıp, kendini gizlemeye çalışan iki gündü çarşamba ve perşembe.. Yani bir günün çarşamba mı perşembe mi olduğunu anımsamak gerçekten zordu benim için. Bu aynı jazz dinlemeye benziyordu. Dinlediğim bir şarkıyı nasıl bir diğerinden ayırt etmekte zorlanıyorsam aynı şey bu gereksiz iki gün içinde geçerliydi. Ayrıca hiç bir heyecanı da olmuyordu. Annenin zorla ıspanak yedirmesi, saat on oldu mu zorla yatağa yollanmanız gibiydi. Can sıkıcıydı. Sanki haftayı yedi güne tamamlamak için zorla oluşturulmuş günlerdi. Ayrıca, bir hafta neden yedi gündü?</span></p><span style="font-size:12.0pt;font-family:"Times New Roman","serif"; mso-fareast-font-family:"Times New Roman";color:black;mso-fareast-language: TR"><blockquote></blockquote><o:p></o:p></span><p></p> <a name='more'></a> <p class="MsoNormal" style="margin-bottom:0cm;margin-bottom:.0001pt;line-height: normal"><span style="font-size:12.0pt;font-family:"Times New Roman","serif"; mso-fareast-font-family:"Times New Roman";color:black;mso-fareast-language: TR">Neyse, bugün öyle bir gündü. Evden kendimi zar zor dışarı atabilmiş ve ardından soluğu Union Square'da ki şu gösterişsiz tipik Brooklyn mimarisindeki Barnes & Noble’da almıştım. Boş zamanlarımda – ki bu hayatımın büyük bir kısmını oluşturuyordu- kitap bakmak ve aylak aylak 5.cadde de takılmak benim için bir arınmaydı adeta.Kitaplarla dolu uzun koridorda ilerlerken, bir yandan özenli dizilmiş kitaplara göz gezdiriyordum. New Yorker’da gelecek vaat eden yazarların kitap kapakları neden çok güzel oluyordu ki? Yoksa New Yorker kapak fetişisti olduğundan dolayı sadece güzel kapaklara sahip kitap yazarlarını mı geleceğe referans gösteriyordu? O sırada Paul Auster yazıtlarının önünde durdum. Bu kitapların tamamını Türkçe okuduğumdan dolayı orijinal isimlerini tek tek okuyup hangi kitap olduğunu çözmeye çalışıyordum. The New York Trilogy, işte New York üçlemesiydi bu. İngilizcem kötü olmasa da idare edecek kadar iyiydi. En azından bir yıldır burada yaşamaktaydım. Her ne kadar bir Paul Auster romanı okuyacak kadar iyi olmasam da, Oliver Twist yada Tom Sawyer saçmalıklarını rahatlıkla okuyabilirdim ama tabi ki okumuyordum o tarz korkutucu şeyleri.. <o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style="margin-bottom:0cm;margin-bottom:.0001pt;line-height: normal"><span style="font-size:12.0pt;font-family:"Times New Roman","serif"; mso-fareast-font-family:"Times New Roman";color:black;mso-fareast-language: TR">Paul Auster’ın tüm kitaplarının isimleri birebir çevrilmişti Türkçeye bu yüzden kısa sürede tüm kitaplarını lugatımdan geçirdim. Kırmızı, kalın puntolu “New releases” yazısının altında ismini Türkçeye çeviremediğim bir kitabı bulunmaktaydı. İşte tam o sırada Amanda ile tanıştım. Aslında isminin Amanda olduğunu sonradan öğrenecektim ama o sırada onunla tanışmak için hiç hazırlıklı değildim. O ana dek orada olduğunu dahi fark etmemiştim.<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style="margin-bottom:0cm;margin-bottom:.0001pt;line-height: normal"><span style="font-size:12.0pt;font-family:"Times New Roman","serif"; mso-fareast-font-family:"Times New Roman";color:black;mso-fareast-language: TR">“Paul Auster sever misin?” diye sorduğunda kalbimin hızlı hızlı attığını fark ettim. Evet severdim ama Türkçe olarak. Sözlüye kalkmış bir öğrenci gibi kaçamak cevap vermeye çalıştım ama başaramadım. Barnes and Noble’da çalışan görevlilerin giysilerinden yoktu üstünde. Sanırım o da buraya kitap bakmaya gelmişti. Hiç hazır değildim yeni biri ile tanışmaya. Ağzımdan “Sure” kelimesinin çıkmasına engel olamadım. <o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style="margin-bottom:0cm;margin-bottom:.0001pt;line-height: normal"><span style="font-size:12.0pt;font-family:"Times New Roman","serif"; mso-fareast-font-family:"Times New Roman";color:black;mso-fareast-language: TR">Yeni yayınlanmış Auster’lardan birini eline aldı, ardından rastgele sayfaları çevirmeye başladı. O an garip bir şekilde, belirsiz bir yöne sürüklendiğimi fark ettim. İstemsiz bir şekilde duvardaki takvime gözüm ilişti. Bugün çarşambaydı.<o:p></o:p></span></p>partihayaletihttp://www.blogger.com/profile/03414702838582868922noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6685769863514200644.post-12545626508801750062010-10-11T00:02:00.001+03:002010-10-11T21:24:01.473+03:00Girizgah<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjq99g-Q05m0odkvuqI_QtDt8ZPGkBswWTKKgMmZwHifxs4-0W2Aue81SzfYNC9k0HETXvA5R476DaLKmg5zC-dqKdVxvYrsZ_5B11QrwO7WsX9_pnNwh_xRkJgFhIN91aiuELuTOH8w8qY/s1600/Paolo-Fresu-Almost-Blue.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 214px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjq99g-Q05m0odkvuqI_QtDt8ZPGkBswWTKKgMmZwHifxs4-0W2Aue81SzfYNC9k0HETXvA5R476DaLKmg5zC-dqKdVxvYrsZ_5B11QrwO7WsX9_pnNwh_xRkJgFhIN91aiuELuTOH8w8qY/s320/Paolo-Fresu-Almost-Blue.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5526548423379738546" /></a><span class="Apple-style-span"><div><span class="Apple-style-span"><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span"><br /></span></div>...o sıradan içme gecelerinin birinde ansızın sordu;</span><div><span class="Apple-style-span">"Peki şimdi ne yapacaksın?" </span></div><div><span class="Apple-style-span">Ne mi yapacaktım? Elimdeki şarap kadehine öylece baktım. İçiyordum işte ve içmeye devam edecektim. Yani şu an için.. Ya sonrası? Elimden geleni yapmaya çalışıyordum, ama bu anlamsız çabaların ardından beni mutlu edecek hiçbir şey olmuyordu. Gerçekten ne yapacaktım? Bu soruya önceleri onlarca kez cevap vermeme rağmen şu an cevap çok uzaklardaydı. Hem nereden çıkmıştı bu soru şimdi. Canımı sıkmıştı yine.</span></div><div><span class="Apple-style-span">"Neden yazmıyorsun?" dedi.</span></div><div><span class="Apple-style-span">Yazmak derken? Bunca yoksunluğun ve aylaklığın arasında birde yazmaya vakit mi ayıracaktım. Her güne birbirinin aynısı saçma duygularla uyanıp aylak aylak iş ararken, onlarca ahmağın gereksiz açıklamalarından sonra kendime ulaşmaya çalışırken mi? Akşam şiş tabanlarla eve geldiğim zaman bir iki kadehle kendimi rahatlatırken.. O zaman mı yazacaktım? Hem yazdıklarımın ne değeri olabilirdi ki? </span></div><div><span class="Apple-style-span">Yüzünü buruşturmuş, cevap bekliyordu. İyiden iyiye canımı sıkmaya başlamıştı. Bazen yüzünün ortasına bir yumruk patlatmak için neler vermezdim diye düşünüyordum. Şimdide o sinir bozucu suratına bir yumruk atsam rahatlayacaktım, ama ardından kendi kendime yine aynı soruları soracak ve ne yapacağımı düşünmeye başlayacaktım. Bu gece tadımı bir kez kaçırmıştı artık.</span></div><div><span class="Apple-style-span">Derin bir nefes aldım ve kadehin dibindeki şarabı mideme indirdim.</span></div><div><span class="Apple-style-span">Radyo hala ısrarla Chet Baker çalmaktaydı. "Tamam" dedim öylesine, "Aklımda bulunsun."</span></div><div><span class="Apple-style-span">Hiç bir işe yaramayacaktı. </span></div><div><span class="Apple-style-span">"Kerouac'ta böyle düşünmüştü zaten." </span></div><div><span class="Apple-style-span">Almost Blue...</span></div><div> </div><div><br /></div>partihayaletihttp://www.blogger.com/profile/03414702838582868922noreply@blogger.com0